Kur’ân (18:9 ilâ 29) âyetlerinde bahsi geçen zâtlar, din yolunda azimet ve tebliğ gayretine sahib olan muvahhid genç yiğitlerdi. Kendi devrelerinde hükmeden zalim hükümdarın, tebliğ vazifesini durduracak kadar şiddetli olan tecavüz ve zulmünden dolayı, büyükçe bir mağarada gizlenmişlerdi. Bu genç yiğitler, Allah’ın inayetiyle bir mu'cize olarak uykuya benzer bir halette, esahh olan kavle göre 309 sene mağaralarında yattılar. Çok derin ilmî hakikatları da tazammun eden bu uykularından kalktıklarında yarım veya bir gün kadar yattıklarını zannettiler. (Bak: İPA 3911.p.) Mağarada yatarlarken kendilerini görenlerin çok korkacakları bir durumu Allah ihsan etmiş (Kur’ân 18:18) olduğu için olsa gerektir ki, zalimler bu zâtları imha etmek niyetiyle mağaraya vardıklarında içeriye giremeyip, ancak içeride ölmeleri için mağara kapısını taşlarla kapatmışlardı. Bazı kaynakların nakline göre, bir çoban mağarayı koyunlarına barınak yapmak için kapı kısmını açmış ve binnetice yiğitler muzaffer olmuşlardı.
Ashab-ı Kehf hakkındaki âyetlerin beyanından anlaşılıyor ki, o devrede; tarihte ve asrımızda bazan görüldüğü gibi, tahripçi ve zalim bir cereyanın istibdadlı, inkârcı istilası olmuş ve hakkı müdafaa edenler korkutulup susturulmuş, Ashab-ı Kehf gibi azimli mücahidler hakkında da yukarıda kaydedildiği gibi imha planı takib edilmiş.
Evet hayatta vukû bulan küfrî istibdadların, Ashab-ı Kehf ile münasebetdar bulunduğu ve Kehf Suresinden ders ve ibret alınması gerektiği sebebiyle olmalı ki; rivayetlerde “Deccal fitnesinden istiaze ve tahaffuz için Sûre-i Kehf’in baş kısmındaki âyetlerden okuyun” buyurulur. (İbn Mâce, Kitabü'l-Fiten, 33. bab) Diğer bir hadîste de “Kehf Sûresi'ni okuyana göklere kadar yükselen bir nur verilip deccal fitnesinden korunur” buyuruluyor. (R.E. 1.cild, s. 164) Yani tahkikî iman nuruyla deccal fitnesinin dehşetini anlayan mü’min, o fitnelerin tesirinden uzak kalır, gaflete düşürülemez. «Ashab-ı Kehf efendilerimiz beş veya sekiz delikanlı (asrımızdaki tahammül edilmeyen fenalık gibi) o asırda fenalıktan, fitneden kaçarak mağaraya iltica ettiler. Sebebi ise; Din-i Hak üzere bulunan ehl-i imanı, zamanlarının padişahı olan Dakyanus putperestliğe davet edip.. kabul edenleri putlara kurban kestirip, kabul etmiyenleri katliam ettiği sırada, Ashab-ı Kehf efendilerimiz mağaraya çekildiler.» (Barla Lâhikası, s. 157)
Kur’ân'da zikredilen böyle kıssalardan en mühim maksad; kıssadan alınacak hisse ve ibret dersidir. Meselâ bu kıssada en bariz görülen ibret dersi; şirk, küfür ve zulme karşı baş eğmemek ve Ashab-ı Kehf’in mağara kapısı kapatıldığı gibi, içinde ölsünler diye hapsin tecridhanesinde kapılar kapatılsa da din yolunda her meşakkata sabr u sebat etmek salabetini göstermek ve Allah’a tevekkül edip tazarru’da bulunmak gibi yüksek seciyeleri kazanmaktır. Böyle ana gayeleri nazara vermek için olsa gerektir ki Kur’ân, insanlarca daha çok merak edilen ve teferruat sayılan malumatı vermemektedir. Meselâ bu kıssada bazı tefsirlerce üzerinde durulan mağaranın yeri, hâdisenin zamanı ve sair hususlar gibi...
Ashab-ı Kehf’in isimleri rivayette şöyle sıralanır: Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Sazenuş, Kefeştetayuş. Kendilerine sadık köpeklerinin adı da Kıtmir’dir.
(Rüştü Tafralı, İslâm Prensipleri Ansiklopedisi, Ashab-ı Kehf Maddesi)
Selam ve dua ile.
Nurani Müdafa
Yazar: Rüştü Tafralı
Comments