Maddiyyun yani Materyalist bir asırda maalesef akıllar gözlere inmiş bir halde. Peki Allah’a inanmayan yüksek rütbeli birisine Cenâb-ı Hakk’ın varlık delilleri hakkıyla okunduğunda sonunda ne olmuş olabilir? Merak ediyor muyuz? Bizzat yaşanmış bir olayı okuyarak, sonucunu kendimiz görebiliriz. Olayı yaşayan kişi anlatıyor;
******
Bir gün omzunda yıldızları çok olan üst rütbeli birisi diyor ki: “20. Asırda inanç diye bir şey olmaz. İnanç; eskidendi ve cehaletin hâkim olduğu zamanlarda vardı. Bilimin, tekniğin ve teknolojinin olmadığı bir zamanda inanç olur. Bu asırda inançtan bahsetmek, gökte görülmeyen bir şeye inanmak; 10 asır önceki insanların hortlamış hali demektir.”
Bunu duyan oradaki bazıları diyor ki: “Senin inkâr ettiğin o Allah’ı ispat edenler var! Hem de akli, mantıki delillerle ispat ediyorlar!”
O rütbeli kişi de diyor ki: “Bir tane ispat eden çıksın, şu rütbemi sökerim.”
Ona: “Lütfen adresinizi verir misiniz?” diyorlar ve adresi alıyorlar.
Adresi bize verdiler. Biz de gittik. Kapıyı çaldık. “Buyrun” dediler, biz de cevaben dedik ki: “Allah’ı ispat etmeye geldik.” dedik.
“Oooo sizler mi geldiniz?” diye cevap verdi.
“Evet bizleriz.” dedik.
“Ben de sizleri bekliyordum.” dedi.
Sonra istihzaya [alay etmeye] başladı ve dedi ki: “Dün ‘Tanrıların Arabalar’ını okuyordum. Ne kadar asılsız bir şeymiş bu Tanrı anlayışı.”
Biz de “İyi ki evvelki gün gelmemişiz. Yoksa bizi uğraştıracaktın biraz.” dedik.
Başladı hemen tesadüf ve tabiat diye söylemeye.
Ben açtım Yirmi Üçüncü Lem’a olan Tabiat Risalesi‘ni.. Ona okudum.
Orada Bediüzzaman Hazretleri, dört tane ihtimal veriyor. Dördüncü ihtimalde diyor ki; Bir eczaneyi tasavvur et. Eczanede çeşitli kavanozlarda ilaçlar var. Kavanozları tedkik edip bakıyoruz ki, üç beş ilacın ayrı ayrı terkibinden meydana gelmiş. ‘Bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından, ve hâkezâ’ diye.. ‘O alınan ilaçlar o kadar hassas ve dakik alınmış ki; eğer içindeki maddeler biraz fazla veya az olsaydı, ilaç yerine zehir olurdu.’ Demek oluyor ki, maharetli bir kimyager vardır. Birisi dese ki; ‘Tesadüfen rüzgarın esmesinden, şişelerin devrilmesinden bu ilaçlar kendi kendine meydana gelmiştir.’ Eşek muzaaf bir eşek olsa, bir an için insan olsa ‘Bu fikri kabul etmem’ deyip kaçacaktır.
Bizi dinledikten sonra adam çok ciddi bir şekilde: ‘O halde ben eşeğim!’ dedi.
Ben de ona dedim ki: “Siz eşek olamazsınız!”
O da “Peki ne olacağım?” dedi.
Ben de ona “Acele etme! İnsan olacaksın ama önce eşek olacaksın!” dedim.
“Nasıl olacağım kardeşim?” dedi.
“Acele etme! Bir anda olamazsın. Eşeğin bir anda insan olması mümkün değildir.” dedim.
Yirmi Üçüncü Lem’a Tabiat Risalesi‘nden okumaya devam ediyorum.
O da “Evet… Evet… Evet…” diyor.
Sonra dedi ki: “Evet bu kâinatı idare eden güçler var! Bazı güçler var!”
Ben de ona dedim ki: “Şu anda bu on katlı apartmanda oturuyoruz. Şimdi birisi dese ki; ‘Şu apartmanın doğraması, kalorifer malzemesi, elektrik malzemesi, su malzemeleri, kapısı-penceresi, mutfağı-banyosu vs.. Demek ki bunlar gösteriyor ki, önceden düşünülmüş ve projesi yapılmış. İnsanların yaşaması için hazırlanmış.’ Biz de aynen bu kâinat apartmanına geldik, her şey hazır. Şimdi birisi dese ki; ‘Şu bina, şu apartman; çevredeki dağlardan kopan demirler, çimentolar, ağaçlar bir araya geldi ve şu binayı yaptı.’ Ne kadar abes olur değil mi?”
Dedi ki: “Eşeklik olur yani!”
Ben de ona dedim ki: “İşte bak! Nasıl ki bu apartman, mühendisi ve krokiyi gösteriyor ise şu kâinat apartmanındaki nizam ve intizam da bir olan Allah’ı gösteriyor!”
Daha önce ‘Tabiat, tesadüf’ diyordu. Ben de bunu hatırlatınca: “Kullanma şu çirkin kelimeleri Allah aşkına! Evet bazı güçler var! Bana o güçleri anlat. Acele anlat bana o güçleri!” diye cevap verdi.
Ben de ona dedim: “Acele etme!”
Sonra şu âyetin meâlini okudum: “Allah’tan başka ilahlar bulunmuş olsaydı, bu âlem fesada girecekti.”
“Onun için bir tek kuvvet var. Bir köyde iki muhtar, bir nahiyede iki müdür, bir vilayette iki vali olamaz! Bir Hâkim-i Mutlak gerekir. Çünkü bu kâinata bir bak! Bu gezegenlerin nizam ve intizam içinde yörüngelerine ve dönmelerine bak. Bu sistem içindeki bir tanesi bir dakika dursa, bütün sistem hepsi birbirine girecek. Güneş, Dünyadan bir milyon kattan fazla büyük. Bir de Güneşten daha büyükler var. Bunlar o kadar dakik, o kadar nizamlı, o kadar hassas hareket ediyorlar ki 1 saniye dahi bir hareketindeki inhiraf, bütün kâinatın bozulmasına sebep olacaktır. Bir tek kudret var ki, bütün bu kâinatı ihata etmiş. Çünkü elli katlı yüz katlı binayı yapan mühendis, temelinden tavanına kadar projesini yapmış ki bir nizam içinde olsun. Yoksa tavanı birisi yapsa, tabanı birisi yapsa ve birbirlerinden haberleri olmasa o bina devam edemez! O hâlde bu kâinat binasını da tanzim eden, idare eden bir ilah var!”
O da: “Evet, evet bir olması lâzım. Ama bizi de görüyor, kâinatı da idare ediyor! Bu nasıl oluyor?” dedi.
Dedim: “Acele etme!”
Dedi ki: “Acele et kardeşim! Allah aşkına acele et!”
Dedim: “Bak, bir karınca yürüyor. Bir tane buğday tanesi almış. on cm önünü görebiliyor. O karınca arkadaşına diyor ki: ‘Karınca kardeş, insan denen bir mahluk var. Ve bizim taşıdığımız bu buğdayın bin mislini beraber götürüyor.’ Bunu kendi ilmi ile, kuvvet ve kudreti ile baksa kıyas edemez. Aklı ihata edemez. ‘Nasıl olur ki ya?!’ der. Bizim bu gördüğümüzün bin şiddeti görüyor. İşte bu misal gibi çok misal verilebilir.”
Sonra On Altıncı Söz’deki bir misali örnek verdim. “Ben bir aynalar odasına girsem, ben bir iken binlerce olurum. Ama gören benim, işiten benim, yiyen benim. Aynadaki görüntü ne görüyor ne işitiyor ne de yiyor. Ama ben değil nim-nurani güneş ayineye aksedince; ısısıyla, ışığıyla ve yedi rengi ile onun içine giriyor.” Sonra Allah’ın sıfatlarını anlattım.
Bunları anlattıktan sonra adam: “Allahu Ekber!” dedi.
Ben de adama dedim ki: “Namaz vakti geldi. Biz namaz kılacağız.”
Adam dedi ki: “Çok rica ediyorum. Bir namazı burada birlikte kılalım.”
******
Başta inançsız olan kişiye sonunda “Allahu Ekber” dedirten ve “namaza başlamasına” vesile olduran Allahu Teâlâ’ya sonsuz hamd ve sena olsun.
“Tabiattan gelen fikr-i küfrîyi dirilmeyecek bir surette öldürüyor, küfrün temel taşını zîr ü zeber ediyor.” denilen Yirmi Üçüncü Lem’a olan Tabiat Risalesi’ni..
Konuşmada bahsi geçen On Altıncı Söz‘ü..
Ve nizam, intizam ve Cenâb-ı Hakk’ın altı ismi üzerine yazılmış olunan Otuzuncu Lem’a eserini okumanızı tavsiye ederiz.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân ve İman hakikatleri olan Risale-i Nurlar’dan istifademizi ziyadeleştirsin.
Selam ve dua ile.
Nurani Müdafa
Yazar: Abdulkadir Çelebioğlu
Comments