Hatıraların ehemmiyetiyle ilgili, «Bir tarih profesörü, "Hatıralar, subjektif elemanları ihtiva etmekle beraber, tarih yazmakta, belge ve vesika olarak itibar görür." demektedir.» (Son Şahitler - 1, s. 12)
Hatıralar, maziye ışık tutarak istikbâle de rehber olurlar. Evet, «Bir büyük, "Mazisinden haberdar olmayan bir millet, hâl ve istikbâl için bir hareket hattı tayin edemez. Hâl ve istikbâlin aydınlığının mühim âlimlerinden biri, maziyi vak'alarıyla, şahıslarıyla ve eserleriyle araştırmaktır" derken, bir Batılı ilim adamı ise, "Benim altı tane dürüst hizmetçim vardır. Bütün bildiklerimi onlar bana öğretmişlerdir. Bunların isimleri; ne, niçin, ne zaman, nasıl, nerede ve kimdir?" demektedir.» (Son Şahitler - 3, s. 9)
Son Şahitler – 3’te geçen şu ifadeler hatıralardan neleri öğrenebileceğimizi göstermektedir; «Tarih kaynaklarında çalışmalarımızla alâkalı şu tesbiti görmekteyiz: "Tarihi, resmî yazılar kadar, hatıralar da aydınlatırlar. Hatta hadiselerin hususiyetlerini ve hakikî sebeplerini hatıralardan çok daha iyi öğrenebiliriz."» (Son Şahitler - 3, s. 9)
Risale-i Nur Tarihini ele alırken de “resmî yazılar” hükmünde olan Risale-i Nur eserleri esas alarak, bunun yanında da ”hatıralar”lada aydınlatılması gerekir. “Hatta” Risale-i Nur ile ilgili “hadiselerin hususiyetlerini ve hakikî sebeplerini hatıralardan çok daha iyi öğrenebiliriz.” Risale-i Nur esaslardan müteşekkildir, hatıralar ise esasata tabi olan tali bir kaynaktır. Esasat ile çelişen tali kaynak olamayacağı gibi, Risale-i Nur’la çelişen hatıra da me’haz olamaz.
Hatıralar aynı zamanda, hatıraları kaydedilen şahsa karşı kadir kıymet bilmeyi ifade eder. Nitekim «Bursalı Mehmed Tahir Efendi, Şehbâl'den "Kadir bilen milletler arasında kadri bilenecek şahıslar çoğalır" sözünü naklederken, Hersekli Arif Hikmet Beyden ise, "Her asrın adamları ve o adamların kendilerine mahsus bir davranışı, irfan neşesi vardır. Gelecek nesillere düşen, geçmişlerini hürmet ve rahmetle yâd etmektir. Yoksa üstünlük nümayişleri ile geçmişleri tezyife kalkışmak revâ değildir" derken, divan edebiyatı şairi Muallim Naci'den ise şu sözler nakledilmektedir: "Ümmetin içinde yetişen bilgi ve hüner sahipleri, hayatta ve ölümünde hürmete mazhar oldukları daima görülmelidir ki; herkes şevke gesin de, onlar gibi olmaya çalışsın."» (Son Şahitler - 3, s. 10)
Son Şahitler – 3’te geçen şu ifadeler de hatıraların Hz. Üstâd’ımızBediüzzaman’a karşı bizim vefa borcumuz mahiyetinde olduğunu ifade eder; «Bu araştırmalar ve çalışmalar her şeyden önce, îmânımızı kurtaran, bize ebedî saadetin yolunu açan Bediüzzaman gibi bir müceddide karşı bir şükran borcudur, bir teşekkür ve vefakârlıktır. O kadri yüce sultanın kadrini bilmektir. Eğer bizler kadir, hatır, gönül sayar ve seversek, milletimizde de elbette kadir bilen ve sayanlar çoğalacaktır.» (Son Şahitler - 3, s. 11)
Peki hatıraları kaydetmek ve bu hatırat ilmi, hizmet olarak sayılabilir mi? Bunun cevabını da şu şartlar muvacehesinde verebiliriz; «Yorumsuz olarak ancak hadiseleri, hâtıraları ve vesikaları nakledebilmek, dürüstçe bunu yapmak, hisleri, kanaatları karıştırmamak, başlıbaşına bir hizmet sayılabilir.» (Son Şahitler - 4, s. 9)
Hizmet sayılabilmesi için; “Yorumsuz olarak” “hadiseleri” ele almak, “hâtıraları ve vesikaları nakledebilmek, dürüstçe bunu yapmak, hisleri, kanaatları karıştırmamak” gerektir. Böyle olmalıdır ki, bu hatırat ameliyesi “başlıbaşına bir hizmet” sayılabilsin.
Hatırat ile ilgili yapılan ve yapılacak çalışmalar küçük müdür? Elbette değildir. «Büyükler için (onların daha iyi tanınması yolunda) yapılan çalışmalar küçük değildir, mânevi ecrini de Allah'dan (cc) umuyoruz.» (Son Şahitler - 4, s. 10) Bizlerin de temennisi bu yöndedir.
Selam ve dua ile.
Nurani Müdafa Heyeti
Comments