Acaba bu Koronavirüs illetine muhatap olmamızda, kadere nasıl fetva verdirdik? Bir başka konu için anlatılan şeyi aynen Koronavirüs’e de uyarlayabiliriz. Sonrasında da “kadere fetva verdirmek” konusuna kısaca değineceğiz.
«Tekrar biri sordu:
– Musibet cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddimesidir. Hangi fiiliniz ile kadere fetva verdirdiniz ki, şu musibetle hükmetti. Musibet-i âmme, ekseriyetin hatasına terettüb eder. Hazırda mükâfatınız nedir?
Dedim:
– Mukaddemesi, üç mühim erkân-ı İslâmiye’deki ihmalimizdir: Salât, savm, zekât.
Zira yirmidört saattan yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tenbellik ettik. Beş sene yirmidört saât tâlim, meşakkât, tahrik ile bir nevi namaz kıldırdı.
Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık. Keffareten beş sene oruç tutturdu.
On’dan, kırktan yalnız biri, ihsân ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik; O da bizden müterakim zekâtı aldı.
اَلْجَزَٓاءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ
Mükâfât-ı hazıramız ise; fâsık, günahkâr bir milletten humsu olan dört milyonu velâyet derecesine çıkardı; gazilik, şehâdetlik verdi. Müşterek hatadan neş’et eden müşterek musibet, mâzi günahını sildi.» (Sünuhat, s. 51)
Musibetler insanların hatasının bir sonucudur, ama aynı zamanda İlahi merhametten neşet eden bir mükafatın da başlangıcıdır. Yani Allah insanların hatasını bir musibet ile temizliyor, sonra temizlenmelerine mukabil yeni bir ihsan ve ikramda bulunuyor.
Nasıl günahkar bir mümin için kabir azabı günahlarının bir neticesidir, ama aynı zamanda o azap cennete girmeye de bir adımdır. Aynı şekilde dünyada çekilen bir takım musibetler de hataların bir neticesi ve başka nimetlerin gelmesine bir öncü ve mukaddemedir.
Mesela Âyet-i Kerîme’de geçen, kendi elimiz ile yaptıklarımız ile başımıza belalar ve musibetler gelmektedir. (bkz. Şura Suresi, 30. Âyet) Bu şekilde fetva verdirmiş oluyoruz.
Kadere fetva verdirmek; insanın kendi hata ve yanlışı yüzünden, belaya davetiye çıkartması anlamındadır. Yani insan iradesini hayırdan yana değil, şerden yana kullanırsa, Allah, bunu belasız ve cezasız bırakmaz. Allah’ın takdir ettiği bu bela ve cezayı, kendimize kader yapan biziz anlamında “kadere fetva verdirdi” deniliyor. Yoksa -haşa- insan kaderi gücü ile kendine mahkum etti anlamında kullanılmıyor bu ifade. Bu inceliğe ayet şu şekilde işaret ediyor:
“O kimseyi önünden ve arkasından ta’kib eden (melek)ler vardır; Allah’ın emriyle onu korurlar. Kendilerinde olan (iyi hâl)i değiştirmedikçe, şübhesiz ki Allah, bir kavme olan(ni’metin)i değiştirmez. Fakat Allah, bir kavme (kendi isyanları yüzünden) kötülük dilediği zaman, artık onu geri çevirecek kimse yoktur. Onlar için O’ndan başka bir dost da yoktur.” (Hayrat Neşriyat Meâli, Kur’ân-ı Kerîm, Ra’d Sûresi, 11. Âyet-i Kerîme Meâli) Vesselâm…
Selam ve dua ile.
Nurani Müdafa
Abdulkadir Çelebioğlu
Comentários