top of page
Abdulkadir Çelebioğlu

KORONAYA KARŞI MÜTEVEKKİLANE BAKIŞ

Tevekkül ile ilgili bazı Âyet-i Kerîmelerin meâlleri ise şöyledir;


«Onlar ki, (bir kısım) insanlar kendilerine: “Şübhesiz insanlar (düşmanlarınız), gerçekten size karşı toplandılar; işte onlardan korkun!” dediler de (bu) onların îmanlarını artırdı ve: “Allah bize yeter! Ve (O) ne güzel Vekîldir!” dediler.» (Hayrat Neşriyat Meâli, Kur’ân-ı Kerîm, Al-i İmran Sûresi, 173. Âyet-i Kerîme Meâli)


“Göklerde olanlar da, yerde bulunanlar da Allah’ındır. Artık vekîl olarak Allah yeter!” (Hayrat Neşriyat Meâli, Kur’ân-ı Kerîm, Nisa Sûresi, 132. Âyet-i Kerîme Meâli)


“(Onlar) sadece Rablerine tevekkül ederek sabredenlerdir.” (Diyanet Vakfı Meâli, Nahl Sûresi, 42. Âyet-i Kerîme Meâli)


“Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun.” (Diyanet İşleri Meâli Yeni, Neml Sûresi , 79. Âyet-i Kerîme Meâli)


Hakikî tevekkül etmek nedir ve nasıl olur peki?


Hakikî tevekkül, sebepler dairesinde tedbirini aldıktan sonra Allah’a tevekkül etmektir. Çünkü, tedbir alındığı halde tersi olabilir. Demek ki tevekkül lüzumsuz değil, gerekli bir iman kıvılcımının yansımasıdır. Mesela, sabah namazını kaçırmamak için saat kurmak akıllıca bir tedbirdir.


İnsanın kendine yüklenen bütün görevleri yaptıktan sonra işin sonucunu Allah`a bırakması, O`nun yaratacağı neticeyi güven ve rıza ile karşılayıp, insanlardan bir beklenti içerisinde olmaması. Kısaca Allah`a güvenip, akibetinden endişe etmemesi. “Tevekkül”, “vekalet” kökünden türemiş bir kelimedir. Aynı kökten olan “vekîl” kişinin kendi işini gördürmek üzere yetki verdiği insandır. Avukat da vekildir. “Müvekkil” vekil edinen, “tevkil” ise vekil kılma, vekil edinme demektir. Aynı kökten olan “ittikâl” biraz da tembellik içeren ve boşa gidebilecek bir güvenme ve dayanmayı anlatır. Tevekkülde kelimenin “kalıbı” gereği bir zorlama vardır. Bu da herhangi bir konuda aklı ve bedeni gücünü, yani metod ve eylem fonksiyonunu kullanmayı, dayanılıp itimat edilecek yere bunun sonucunda dayanmayı ifade eder. “Bir kere azmettin mi artık Allah`a tevekkül et” (bkz. Âl-i İmran Sûresi, 159. Âyet-i Kerîme Meâli) âyet meâli buna açıkça işaret eder.


Nitekim Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz, devesini salıvererek Allah’a tevekkül ettiğini söyleyen bir bedeviye “Onu bağla da öyle tevekkül et.” buyurmuştur. (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyame, 60)


Bu olay şu şekilde de anlatılır;


Hazreti Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselam’a gelerek: “Hayvanımı bağlayarak mı yoksa serbest bırakarak mı Allah’a tevekkül edeyim?” diye sormuştu. Ona: “Bağla ve tevekkül et!” buyurdu.”


Peki ‘Tevekkül nedir?’ diye akla bir soru gelebilir.


«Tevekkül: Allah’a güvenmek, kulluk görevini yaptıktan sonra başarıyı Allah’dan beklemek ve insan gücünün yetişemediği şeyleri Yüce Allah’a bırakıp ümitsizliğe ve keder içine düşmemektir. Tevekkülden yoksun olmak büyük bir noksanlıktır. Bir mü’min bilir ki, herhangi bir işin elde edilmesi için, sadece sebeblerin varlığı yeterli değildir. Allah’ın dilemediği bir iş, hiç bir zaman meydana gelemez. O’nun dilediği bir şeyi de hiç kimse engelleyemez. Bununla beraber tevekkül, sebeblere sarılmaya engel değildir. Yüce Allah olayları birer sebebe bağlamıştır. Bu konuda ilahî kanunlara uymak gerekir. Peygamber Efendimiz, devesini bir şeye bağlamaksızın dışarıda bırakıp Peygamberin huzuruna gelen Amr ibni Umeyye’ye şöyle buyurmuştur: “Deveni bağla da, tevekkül et.”» (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 457)


Tedbir bizden, takdir Allah’tandır. Atalarımız ne güzel söylemişler: “Tedbirde kusuru olan, takdire bahane bulur.” Aynen bu söz, musibetlere karşı tavrımıza da caridir.


İnsan tedbiri sayesinde huzurlu bir hayat geçirir. Bir misal olarak anlatılır ki; Derede abdest almaya hazırlanan adam, Nasreddin Hoca’ya sorar: “Hocam, abdest alırken yüzümü ne tarafa döneyim?” Hoca hiç düşünmeden şu cevabı vermiş: “Pabuçlarının olduğu yöne dön.”


Misalde de olduğu gibi tedbiri alıp, yönümüzü ayakkabılara taraf dönmeliyiz. Yoksa ‘tedbirsiz tevekkül’ tevekkül değildir.


Yukarıda verdiğimiz âyetlerin bir tefsiri mahiyetinde şu sözleri dikkatle okumalıyız; “Evet kim ki, Allah’a tevekkül ederse, Allah onun vekilidir.” (Mesnevî-i Nurîye, A. Badıllı Tercümesi, s. 209)


Tevekkül edene Allah’ın yetmesi ile ilgili bir çok Âyet-i Kerîme vardır. Bir misali şudur; “…Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter…” (Talak Sûresi, 2-3. Âyet-i Kerîme)


«Vazife-i asliyen olan ubudiyeti ifadan sonra, seni öbür vazifelerde de istimal ettiği vakit, onun hesabıyla ve ismiyle ve izniyle işle, hareket et! Şayet vazife-i ubudiyet ile vazife-i rızkiye birbiriyle taâruz etseler, hemen vazife-i asliyene dön; ve Rezzak-ı Zülcelal’e tevekkül et ve de:

حَسْبُنَا اللّٰهُ وَ نِعْمَ الْوَكِيلُ نِعْمَ الْمَوْلَي وَنِعْمَ النَّصِير»

(Mesnevî-i Nurîye, A. Badıllı Tercümesi, s. 512)


Allah’a tevekkül eden insan dünyada istirahat eder, ahirette de bu tevekkülünün mükafatından istifade eder; “Kat’iyyen bil ki; saadet, tevekküldedir. Öyle ise Allah’a tevekkül et ki, dünyada istirahat edip âhirette müstefid olasın.” (Mesnevî-i Nurîye, A. Badıllı Tercümesi, s. 643)


Allah’a itaat, itimad ve tevekkül her şeyden fazla olmalıdır. Bunlar bizim başlıca vasıflarımız olmalıdır; “Her şeyden fazla Cenab-ı Hakk’a itimad ve tevekkül, Allah’a itaat… Müslümanlık nazarında hakikî iman esasları ve hakikî bir mü’minin başlıca sıfatları olarak gösterilmiştir.” (İşâratü'l-İ’caz, A. Badıllı Tercümesi, s. 506) Vesselâm…


Selam ve dua ile.

Nurani Müdafa

Yazar: Abdulkadir Çelebioğlu


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page