بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَلصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ
Namaz, ne kadar kıymettar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kerre iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, gör.
Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, -herbirisine yirmi dört altun verip- iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor.
Ve onlara emreder ki: "Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır.
Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir."
İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler.
Birisi, bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder, o iktisadının berekâtından antika bir şey eline geçer, Efendisine takdim edilecek bir hediye alır. (Fakat o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki) sermayesi birden ona (bine) çıkar. O yirmi üç altından bir kısmını bilete verir.
Mütebâkisini gideceği çiftlikte kendinin istirahatına medar olacak güzel şeyler alır.
Öteki hizmetkâr bedbahtlığından (serseri olduğundan) yirmi dört altundan iktisâd ile hüsn-ü istimâl etmeyip bir günlük mesâfede olan istasyona kadar yirmi üç altınını kumara, işrete, hususi otomobile ve yolda otomobilin devrilmesinden gelen yaraların tedavisine sarf ederek bir tek lira ile istasyona yetişmiş.
(sarf eder. Kumara-mumara verip zayi' eder, birtek altunu kalır.)
Öteki bahtiyar arkadaşı ona dedi ki: Efendimizin rızâsına muhalif olarak paranı israf edip, zayi’ ettin. Hiç olmazsa bu elindeki tek bir lirayı bir bilete ver. Tevbe et. Daha böyle işleri yapma. ("Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerimdir;) belki Seyyidimiz merhamet eder, ettiğin kusuru afveder. Birkaç günde yerimize yetişiriz. (Seni de) eğer tayyareye binsek (bindirirler.) Bir günde mahâll-i ikâmetimize gideriz.
Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun." Ve bu kusun yüzünden hapse girip, saraya giremeyeceksin. Bilirsin ki, bizim Hakîm-i Zîşânımızın va’dinde ve tehdidinde hilaf olmaz. Bu iş böyle olacağına, binler adam gözüyle görmüş ve binler vukuat şâhiddir.
Sonra o bedbaht adamın aklı başına geldi. Dedi, “evet ben çok hata etmiştim. Şimdi nedamet diyorum.” Bir günlük yolda o yirmi üç lirayı verdiğim halde, iki aylık yol için bir tek lirayı vermezsem, dünyada acınmağa ve şefkâte layık olmayarak, en ziyâde acınacak ve hâline teessüf edilecek bir hâlette bulunacağım. Onun için gel, benim bu bir tek altunımı tâlim ettiğin tarzda bilete ver. O parayı bilete verdi.
Nedâmetini, her şeyden haber alan efendisi anladı, ona da merhamet etti. Tayyâreye bindirdi, beraber gittiler. Onun gibi aklı başına gelmeyenlerden binler adam o uzun yolda belâlar, sıkıntılar içinde çırpınırlar.
(Acabâ şu adam inad edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkât bir lezzet için sefahete sarf etse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?)
Selam ve dua ile.
Nurani Müdafa
Müellifi: Bediüzzaman Said Nursî
Comments